- Kronofel
- 5 Tem
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 10 Tem
Martin Eden, Jack London'ın unutulmaz romanının başkarakteri, yoksul ve eğitimsiz bir genç adam olarak hayatına başlar. Ancak hikâye ilerledikçe onu entelektüel zirvelere ve derin bir yalnızlığa sürükleyen dönüşüm sürecini gözler önüne serer. Peki, Martin'i bu kaçınılmaz yalnızlığa sürükleyen gerçekte neydi? Başarının bedeli miydi yoksa onu toplumdan koparan farklı nedenler mi vardı?
Hikâye, Martin’in Ruth Morse ile tanışmasıyla başlar. Ruth, varlıklı ve kültürlü bir ailenin zarif kızıdır ve Martin, bu yeni dünyanın kapısından içeri adım attığında büyülenir. Kendisini Ruth'un yanında kaba ve uygunsuz hisseden Martin, değişim ve gelişim arzusu ile dolup taşar. Ruth’a duyduğu aşk, onun için dönüşümün itici gücü olur. Kendi ifadesiyle "canavar"dan insana dönüşmek ister ve bu amaçla kültür, edebiyat ve felsefe dünyasına dalar. Bu noktada Ruth sadece romantik bir hedef değildir, aynı zamanda Martin için idealize edilmiş burjuva yaşamının simgesidir.
Martin'in sınıf atlama çabası, onu kendi köklerinden uzaklaştırır. İşçi sınıfının sade yaşam biçiminden soğur ve arkadaşlarının davranışlarını anlamsız bulur. Ancak burjuva çevresi tarafından da tam olarak benimsenmez. Bu çelişki Martin için ilk büyük darbeyi oluşturur: İçinde bulunduğu burjuva dünyasının yüzeysel, sahte ve samimiyetsiz olduğunu fark eder. Bu farkındalık, onu derin bir hayal kırıklığına sürükler.

Yaşamını sürdürebilmek için Martin ağır fiziksel işler yapar. Önce gemilerde, ardından çamaşırhanede çalışır. Bu işlerin yorucu temposu Martin’i zihinsel ve fiziksel olarak tüketir. Çamaşırhanede yaşadığı zorluklar, Karl Marx'ın yabancılaşma kavramını açıkça yansıtır: Martin, kendi benliğine ve tutkularına yabancılaşır, adeta mekanikleşir. Üstelik Ruth’tan da beklediği desteği alamaz. Ruth, Martin'in yazarlık tutkusunu anlamsız ve amatörce görür, daha istikrarlı bir yaşam arayışına yönelmesini ister. Bu durum, Martin'in hayal kırıklığını daha da artırır ve ilişkilerinde derin bir çatlak yaratır.

Martin, felsefi olarak Herbert Spencer'dan etkilenir. Spencer'ın biyolojik evrim teorisini sosyal alanlara uyarlamasıyla tanışması, onu Sosyal Darwinizm düşüncesine yöneltir. Bu bakış açısıyla hem işçi sınıfının pasifliğini hem de burjuva sınıfının yozlaşmasını eleştirir. Ancak bu eleştirel duruş onu iki dünyadan da dışlar ve derin bir yalnızlığa sürükler.
Entelektüel olarak en yakın dostu olan şair Brissenden, Martin'in içinde bulunduğu çelişkileri net şekilde görür ve onu uyarır. Brissenden, Martin’e burjuva yaşamın onu tükettiğini söyler ve onun gerçek özgürlüğünün denizde olduğunu vurgular. Ancak Martin bu uyarıları tam anlamıyla kavrayamaz. Brissenden'in beklenmedik ölümü, Martin için büyük bir boşluk yaratır ve onu varoluşsal bir anlamsızlık duygusuna iter.
Sonunda Martin, hayalini kurduğu başarıya ulaşır. Eserleri ünlü olur, büyük paralar kazanır ve herkes tarafından tanınır hale gelir. Fakat bu başarı, umduğu mutluluğu sağlamaz. Tam tersine, başarı Martin'i derin bir yalnızlığa gömer. Eskiden kendisini küçümseyen insanların şimdi onun peşinden koştuğunu görmesi, onu tiksindirir. Ruth bile artık onu yalnızca şöhreti ve parası için ister hale gelmiştir. Bu durum Martin’in aşk kavramını sorgulamasına neden olur ve içindeki sıcaklığı yok eder.

Bu süreçte Martin, Nietzsche'nin "üstinsan" kavramına benzer bir bireycilik anlayışıyla yola çıkar. Ancak, bireyciliğin yarattığı yalnızlık ve anlamsızlık duygusu onu trajik sona doğru sürükler. Sonunda yaşamında anlam bulamayan Martin, hayatına son verir.

Lacan'ın arzu teorisi açısından bakıldığında Martin’in trajedisi, arzu nesnesine ulaşıldığında anlamın yok olmasına bağlanır. Ruth ve burjuva dünya, Martin'in arzu nesneleridir ancak onları elde ettiğinde, değerlerini yitirdiklerini fark eder. Martin'in hayatı, George Bernard Shaw'un "Hayatta iki trajedi vardır: Biri istediğini elde edememek, diğeri ise elde etmektir" sözüyle mükemmel şekilde örtüşür.
Jack London'ın Martin Eden romanı, sadece bir yalnızlık hikâyesi değil, aynı zamanda bireyciliğin ve toplumsal başarının derin bir sorgulamasıdır. Martin’in hikâyesi bize, başarıya ulaşmanın ardındaki trajik gerçekleri ve varoluşsal boşluğu güçlü bir şekilde hatırlatır. Sonuç olarak Martin Eden'in yalnızlığı, başarının değil, farkındalığın ağır bir bedelidir.
Kaynaklar ve İleri Okuma
London, Jack. Martin Eden. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014. İstanbul. Çeviren: Cinemre, Levent.
Şimşek, Ş. (2021). Values in Jack London’s Novel by Martin Eden, International Journal of Eurasian Education and Culture , 6(14), 2220-2253.
Bilgili, Habibe. (2017). Martin Eden Romanın Varoluşçu Terapinin Temel Kavramları Açısından İncelenmesi. Journal of International Social Research. 10. 490-500. 10.17719/jisr.2017.1782.
Émond, M. (2003). Martin Eden ou la quête du bonheur en Amérique. Horizons philosophiques, 14(1), 77–92. https://doi.org/10.7202/801252ar
Mayavel, M., & Madhavan, M. (2021, 28 Aralık). Manifestations of Dehumanization: A Critical Study of Jack London’s Martin Eden. YMER Digital.
https://nouvellesvagues.blog/2019/12/16/martin-eden-du-mythe-social-contemporain-au-male-gaze/
https://gorus21.com/martin-edenin-actigi-yol-nietzsche-r-wagner-boyle-buyurdu-zerdust-r-strauss/
https://comptoir.org/2016/11/23/martin-eden-la-vraie-fausse-autobiographie-de-jack-london/
https://laphilosophiedesquatrechemins.com/2024/03/18/martin-eden-jack-london/
https://www.soylentidergi.com/jack-london-martin-eden-kitap-incelemesi/
https://www.literaedebiyat.com/post/martin-eden-jack-london-inceleme
https://daktilo1984.com/yazilar/jack-londonin-dev-aynasi-martin-eden/